Mercidabık Savaşı, 24 Ağustos 1516 yılında Osmanlı Devleti ile Memlük Devleti arasında Halep Şehrinin kuzeyinde gerçekleşmiş, Mercidabık Savaşı sonrası Suriye, Lübnan ve Filistin Osmanlı topraklarına dâhil olmuştur.
Mercidabık Savaşı, 24 Ağustos 1516 yılında Osmanlı Devleti ile Memlük Devleti arasında Halep Şehrinin kuzeyinde gerçekleşmiş, Mercidabık Savaşı sonrası Suriye, Lübnan ve Filistin Osmanlı topraklarına dâhil olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu 16. Yüzyılın başlarında Anadolu ve Balkanları hakimiyetleri altına almış durumdaydı. Bir yandan Avrupanın içlerine seferler düzenleyen, diğer taraftan Anadoludaki Türk Birliğini sağlayan ve İslam Dünyasının sancaktarlığını üstlenen Osmanlı Devleti, Mercidabık Savaşı ile Ortadoğu bölgesini de hâkimiyeti altına almış, Cihan hâkimiyeti dönemine uzanacak tarihsel serüvenin kilometre taşı olan bu savaş ile Osmanlı Tarihi yükselme devrindeki en büyük başarılarından birini elde etmiştir.
Osmanlı Devleti Anadolu ve Balkanlar üzerinde kurduğu hâkimiyet ile İslam Dünyasının yeni lideri konumuna erişmişti. Arap dünyası önce Emevilerin yıkılması, ardından Abbasilerin Moğol istilaları sonrasında zayıflaması, hilafet makamının Memlüklere geçmesi ve bölgesel istikrarsızlıklar hasebiyle İslam alemi için basiretsiz bir rol oynamaktaydı. Aynı dönemde Müslüman Nüfusun en yoğun olduğu bölgeler olan Suriye, Lübnan, Filistin, Mısır ve Arap Yarımadasını hakimiyeti altına almış olan Memlükler, Osmanlı Devletinin yükselişi ve İslam Dünyasının liderliğine soyunmuş olmasından tedirgin olmuşlar ve bu siyasi gelişmenin kendileri için bir tehdit unsuru olacağını düşünmüşlerdi. Memlükler, her ne kadar Osmanlı Devletinin sahip olduğu kadar geniş bir hâkimiyet alanına ve nüfusa sahip olsalar da Osmanlı Devletinin askeri ve siyasi gücü karşısında muvaffak olmaları mümkün görünmemekteydi. Zira henüz birkaç yıl önce (1514) Türk ve İslam Tarihinin en büyük devletlerinden biri olan Safevi Devleti Osmanlılara karşı ağır bir yenilgi almış, bu zafer Osmanlı Devletine yeni nüfus ve hâkimiyet alanları kazandırmıştı.
Siyasi çekişmeler ve hâkimiyet mücadeleleri ve savaşçı ruhundan vazgeçmemeleri Türk Devletlerini bir kez daha karşı karşıya gelmiş, önce Çaldıran Savaşı ile Safevi Osmanlı mücadelesi baş göstermiş, ardından tebaa bakımından değilse bile saltanat makamı Türk kökenli olan Memlükler Osmanlı Devleti ile hasım olmuşlardı.
Memlük Sultanı Kansu Gavri, Osmanlı Devleti ile tek başına mücadele etmek niyetinde değildi. Ancak giderek yükselen Osmanlı Devletinin yüzünü doğuya çevirmesi kaçınılmaz bir vaka olarak Memlüklerin akıbetlerini tehdit etmekteydi. Kansu Gavri, Osmanlı Devletine karşı Çaldıran Muharebesinde ağır bir yenilgiye uğrayan ve inzivaya çekilen Şah İsmail ile ittifak kurma yoluna gitti. Şah İsmail, Çaldıran Savaşında (1514) ağır bir yenilgiye uğramış, bu savaş sonrasında Osmanlı Devleti Tebriz ve Kuzey İran hattını hâkimiyeti altına almıştı. Osmanlı Devletinden intikam almak isteyen Şah İsmail, Kansu Gavrinin ittifak talebini kabul ederek birlikte savaş hazırlıklarına başladılar.
Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim Han, 1512 yılında sadrazamı Pir-i Mehmed Paşanın tavsiyesiyle kurdurduğu istihbarat teşkilatı yoluyla kısa süre içerisinde Safevi-Memlük ittifakını haber aldı. Çaldıran Savaşında da düşman ordusuna yanıltıcı bilgiler göndermeyi başaran bu istihbarat teşkilatı, özellikle Tebriz ve Kuzey İran bölgelerinde etkin duruma gelmişti. Safevi Sarayına kadar sızan bu teşkilat, Memlük Sultanı Kansu Gavrinin teşebbüsüyle ortaya çıkan bu ittifakı haber almıştı ancak bu dönemde istihbarat yoluyla elde edilen bilgiler olası bir savaş için mazeret olarak kabul edilmemekteydi.
Hızlı davranarak düşmanın hazırlanmasına fırsat vermeden harekete geçen Yavuz Sultan Selim Han, 40 Bin kişilik bir ordu teşekkül ederek Şah İsmail üzerine taarruza geçeceğini ilan etti. Yavuz Sultan Selim Hanın bu akıllıca hamlesi şüphesiz ki politik bir manevraydı. Memlükler ile mevcut bir husumet ortada yoktu ve İstihbarat yoluyla elde ettiği bilgiler Memlüklere karşı açılacak bir savaş için sebep olarak ortaya konulamazdı. Böyle bir durumda Osmanlı Devletini haksız ve zalim durumuna düşürecekti. Bunun yerine zaten hasmane bir tavır takınmış olan Şah İsmailin üzerine yürümüş, bu yürüyüş içinde Memlük Toprakları üzerinden bir güzergâh seçerek Memlük Sultanı Kansu Gavriden müsaade istemişti.
Dönemin siyasi koşullarına baktığımızda komşu devletler, komşuluk ilişkileri hasebiyle kendilerini hedef almayan seferlerde topraklarından geçilmesine müsaade eder ve savaşın tarafı olmazlardı. Müsaade etmemesi durumunda ise komşuluk ilişkileri bozulur, savaşın tarafı olunur ve olası bir savaş için yeterli nedenler ortaya çıkmış olurdu. Kansu Gavri, Osmanlı Devletine müsaade ederse Şah İsmaili Osmanlı Devleti ile karşı karşıya bırakacak ve bir anlamda kalleşlik yapmış olacaktır. Böyle bir durumda Şah İsmail, ittifak teşebbüsünün Kansu Gavri tarafından ortaya atıldığını söyleyecek ve bu Osmanlı Devleti için yeterli bir savaş nedeni olacaktır. Kansu Gavrinin Osmanlı Ordusuna izin vermemesi durumunda ise doğrudan Osmanlı Devleti ile karşı karşıya gelmeyi göze alması gerekecektir.
Memlük Sultanı Kansu Gavri, Osmanlı Devletinin bu akıllıca hamlesi üzerine sefer için topraklarının kullanılmasına müsaade etmeyerek Yavuz Sultan Selim Hanın istediği savaş nedenini vermek zorunda kaldı. Yavuz Sultan Selim Han, Şeyhülislam Zembilli Ali Cemali Efendinin fetvasını alarak tarihe Mercidabık Savaşı olarak geçen Osmanlı Memlük mücadelesi için sefer hazırlıklarına girişti.
Kansu Gavri, Mercidabık Savaşının kesinleşmesi üzerine büyük bir ordu hazırlayarak Kahireden Halepe doğru harekete geçti. Kansu Gavrinin bu ilerleyişi savaştan çok şölen havasında gerçekleşti. Savaş öncesi ordusuna moral vermek isteyen Memlük Sultanı, 20 gün süren gösterişli bir şölen ile 18 Mayıs da Halepe ulaştı. Yavuz Sultan Selim Hanın Kansu Gavriye gönderdiği elçiler, Halepe ulaştığı gün Memlük Sultanının huzuruna kabul edildiler. Osmanlı elçileri, herhangi bir barış teklifi sunmaksızın savaşın Şah İsmail ile girişilen ittifak nedeniyle başladığı mesajını ilettiler. Kansu Gavri, Osmanlı elçilerini ziyafetlerle ağırlayıp dönüşlerinde saray nazırı Muğla Efendiyi vazifelendirerek yanında tatlılar ve Memlük şekerlemeleriyle birlikte Yavuz Sultan Selim Hanın huzuruna elçi olarak gönderdi. Ancak Yavuz Sultan Selim Han, elçileri Kansu Gavri gibi letafetle karşılamadı. Memlük elçisi Muğla Efendi, pespaye bir vaziyette, tıraş edilmiş ve cılız bir beygire bindirilerek Muharebe için hazır olun mesajı ile birlikte geri gönderildi.
Memlük Sultanı Kansu Gavri, bir yandan Osmanlı Devleti ile girişeceği savaşa hazırlanırken diğer yandan emirlerinin sadakatsizlikleriyle uğraşmaktaydı. Memlük Emirleri başına buyruk hareket ediyor, kendi menfaatlerini gözetiyor ve bu itaatsizlikleri Kansu Gavrinin otoritesini sarsıyordu. Memlük ordusu içinde de görev alan Hayır Bey ve Memlüklü Emirlerinden Canberli Gazali için Osmanlı Devleti ile münasebet kurdukları dedikoduları yayılmıştı. Bu tür dedikodular diğer Emirler ve Valiler içinde yayılıyor ve itibar görüyordu. Kansu Gavri, Emir ve Valilerinin olası ihanetlerini önlemek için bir merasim düzenleyerek itaat yemini tertip etti. Kuran üzerine el basılarak ant içilmesinden sonra tüm hazırlıklar tamamlandı ve Memlük ordusu, 24 Ağustos günü Mercidabık Savaşının meydana geleceği Mercidabık mevkiinde savunma pozisyonu aldı.
Osmanlı Ordusu ile Memlük Ordusu, Halepin kuzeyinde bulunan Mercidabık ovasında karşı karşıya geldiler. Osmanlı Ordusu 50 Bin kişilik bir ordu tertip etmiş, top gülleleri ile donanmış ordusu ile Mercidabık ovasına inmişti. Memlük ordusu da yaklaşık 50 Bin kişilik bir ordu ile Mercidabık ovasına inmiş ve savunma pozisyonu almıştı. Memlük Ordusu da Osmanlı Ordusu gibi ağır ve muhtelif hafif toplara sahipti. Hem iki ordu da asker hem ve teçhizat bakımından denk durumdaydılar.
Ordular denk güçte olsalar da Osmanlı Ordusunun sevk ve idare üstünlüğü bu dengeyi bozan en önemli etkenlerdendi. Çok sayıda savaş görmüş Osmanlı kumandanları, pek çok farklı stratejiyle hareket edebiliyorlar, emirlerin idaresi ve askerin sevki gibi konularda üstünlük arz edecek bir kabiliyetle savaşabiliyorlardı. Bunun yanında hızlı hareket kabiliyetine sahip sahra topları ve ateşli tüfenkler, Osmanlı Ordusunu stratejik olarak avantajlı duruma getiriyordu. Memlükler ise çok güçlü süvarilere sahiplerdi. Atlı savaşçılar, üstün manevra yetenekleriyle savaşın seyrini hızlıca değiştirebiliyor ve bu ani hamleler hem saldırı hem de savunma pozisyonlarında Memlük ordusuna avantaj kazandırıyordu.
24 Ağustos 1516 Sabahı karşı karşıya gelen Osmanlı ve Memlük orduları savaş tertibatlarını tamamlayıp taarruz ve savunma pozisyonlarını aldılar. Osmanlı Ordusu Hilal şeklinde tertibat almış, Yavuz Sultan Selim ordunun merkezinde emir ve komutayı üstlenmişti. Etrafında kapıkulu askerleri, önünde birbirlerine zincirle bağlanmış 300 top bulunuyordu. Sağ cenahta Anadolu Beylerbeyi Zeynel Paşa, sol cenahta ise Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa konuşlanmışlardı.
Memlük Ordusu da Osmanlı Ordusuna yakın bir düzenle tertip edilmişti. Kumandan ve emirlerine itimat etmeyen Sultan Kansu Gavri, halife 3. Mütevekkil ile birlikte ordunun merkezinde bulunuyordu. Sağ cenahta Halep Naibi Hayırbay, sol cenahta Şam Naibi Sibay bulunuyordu. Ordunun en önünde yaşlı, onların arkalarında ise genç askerler bulunuyordu.
Mercidabık Savaşı Osmanlı Topçularının top atışlarıyla başladı. Memlükler top atışlarına süvarilerin taarruzlarıyla karşılık verdiler. Ancak Memlük ordusundaki düzensizlik savaş başlar başlamaz büyük sorunlar ortaya çıkarttı. Zira Sultan askerlerine, askerleri de Sultana itimat etmiyorlardı. Savaşın en ön safında yer alan yaşlı Memlük askerleri, ayrımcılık yapılarak genç askerlerin arkalarına yerleştirilmesinden rahatsız olmuşlardı. Üstelik Osmanlı Ordusunun güçlü topları, sahra topçularının isabetli atışları ve askeri manevraları Osmanlı Ordusunun belirlemeye başlaması Memlük ordusunda kısa süre içerisinde çözülmelere sebep oldu. 100 Bin askerin meydan muharebesi ile karşı karşıya geldiği Mercidabık Savaşı yalnızca iki saat sürdü.
Sabah saatlerinde başlayan Mercidabık Savaşı, öğlen saatlerinde Memlük ordusunu bozguna uğramasıyla sonuçlandı ve Memlük karargahı Osmanlı Ordusunun eline geçti. Mağlubiyetin kesinleşmesi üzerine Halep valisi Hayırbay Osmanlı Ordusu ile anlaşarak savaş meydanından çekildi. Henüz Topyekûn bir bozguna uğramamış olan Memlük ordusu halen direniyor ve geri çekilmiyordu. Kısa bir süre sonra Memlük Sultanı Kansu Gavrinin savaş meydanında öldüğü anlaşıldı. Bunun üzerine hayatta kalan Memlük askerleri geri çekildiler ve canlarını kurtarma telaşına düştüler. Ancak Yavuz Sultan Selim kaçan Memlük askerlerinin öldürülmesi emrini vermişti. Halep, Hama, Humus ve Şama kaçan ve yakalanan çok sayıda Memlük askeri öldürüldü.
Mercidabık Savaşı neticelenmiş, Osmanlının kesin zaferi ile sonuçlanmıştı. Osmanlı Devleti, Mercidabık Savaşı sonrasında Suriye, Filistin ve Lübnan coğrafyası Osmanlı hâkimiyeti altına aldı. Sünni ahaliye sahip şehirlerin neredeyse tamamı Yavuz Sultan Selime biat ettiklerini bildirdiler ve Sultanı şehirlerine davet ettiler. Osmanlıya biat eden Suriyede güç kullanılmaksızın hâkimiyet sağlanmıştı ancak Filistin ve Lübnan bölgelerinde yaşayan Sünni olmayan kimi şehirler, ilerleyen tarihlerde güç kullanılarak tabiiyet altına alındı.
Mercidabık Savaşı, Osmanlı Devleti için dini, siyasi, askeri ve iktisadi anlamda fevkalade faydalar sağladı. Mercidabık Savaşı öncesi Anadolu ve Balkanların hâkimi olan Osmanlı Devleti, Mercidabık Savaşı sonrasında Ortadoğu bölgesi, ilerleyen yıllarda ise Kuzey Afrika ve Arap Yarımadası hâkimiyeti altına alarak Cihan Devleti haline geldi. Osmanlı Devleti, Mercidabık Savaşı sonrası Cihan Devleti olma yolunda adımlarını hızlandırdı ve Akdenizin Türk Gölü haline geldiği sürecin başlangıcı oldu.
Artık İslam Alemi Osmanlı Devletinin başarılarıyla iftihar ediyor, Akdenizden geçen gemiler Osmanlı Devletine vergi vermek zorunda kalıyor, Asya-Avrupa arasındaki tüm ticaret bağlantıları Osmanlı Devletinin kontrolünde işliyordu. Bu gelişmelerin en önemlisi de şüphesiz ki hilafetin Osmanlı Devletine devri olmuştur.
Mercidabık Savaşında Memlük ordusunun tarafında yer alan Halife 3. Mütevekkil, savaş sonrasında Yavuz Sultan Selim Hanın ziyaretine giderek himaye altına alınmasını talep etti. Yavuz Sultan Selim, 3. Mütevekkile büyük bir hürmet gösterdi ve kendisini himaye etti. Ardından Mısır fethinin hazırlıklarına girişti.
Mısırın fethi hilafetin Osmanlı Devletine geçmesi ile sonuçlanacaktır. Yavuz Sultan Selim, son Abbasi halifesi 3. Mütevekkili himaye etmiş ve destek vermişti. Ancak 3. Mütevekkilin Osmanlı Himayesi altına girmesi hilafet makamında sorunlara yol açtı. 3. Mütevekkilin yerine vekâleten babası Müstemlik Billah Yakubu getirilmişti. Yavuz Sultan Selimin 3. Mütevekkili desteklemesi üzerine yeniden hilafeti ilan edilen 3. Mütevekkil, Mısır Seferi sonrasında kutsal emanetlerle birlikte İstanbula davet edilince hilafet makamı ile ilgili sorunlar yeniden baş gösterdi.
Moğol istilaları ile 1258de Abbasilerden Memlüklere geçmiş olan hilafet makamı, bu kez Osmanlının Memlükleri mağlup etmesi üzerine Osmanlı himayesi altına girmişti. Son Arap halife olan 3. Mütevekkilin İstanbulda yaşamaya başlaması sonrasında kutsal emanetleri zimmetine geçirme teşebbüsü ve sürdüğü gayriahlaki sefahat hayatı 3. Mütevekkile duyulan saygıyı ortadan kaldırdı. Nihayet 1520de hapse atıldı. Yaşanan bu siyasi çalkantılar neticesinde sahipsiz kalan hilafet makamı, ölümünden kısa bir süre önce Yavuz Sultan Selim Han tarafından sahiplenildi ve İslam Dünyasının sancaktarı olar Osmanlı Devleti, resim olarak hilafet makamının sahibi haline geldi.
Kaynak adres : http://www.turktarihim.com/Mercidabik_Savasi.html