Ahmet Yesevi, Türkistan’da yetişen büyük velilerden ve de ilk Türk mutasavvıfıdır. Bilinen tam adı Ahmed bin ibrahim bin ilyas Yesevi’dir. Alevilerde (bektaşi) olduğu kadar, Nakşibendilik (sunni) üzerinde de etkisi büyük olmuştur. Anne ve babasını çok erken denilebilecek yaşlarda kaybetmiştir. Ahmet Yesevi‘nin babası ölüm döşeğindeyken kızına tembihlerde bulunarak abisinin ilim-irfan alanında geleceği noktayı müjdelemiştir; “Ey benim kızım! Kardeşin bu dünyaya ender gönderilen mübarek bir kişi olacaktır. Ona göz kulak ol. Benim dergahımda, bağlı bir sofra durur. Ahmet o sofrayı kendi başına açtığı zaman onun cihan mülkünde görünme vaktinin geldiğini bilmelisin. Zamanı gelmeyince, bu sırrı kimseye açma.”
Ahmet Yesevi‘nin en büyük eseri olarak değer gören Divan-ı Hikmet,Türkler’in İslamiyete geçişi noktasında bir çeşit rehber kitap niteliğinde olmuştur. Ahmet Yesevi kitabında esasen kadim Türk soyunun gelenek ve inanışlarının İslamiyetle birebir örtüştüğünü dile getirmiştir. Yesevi bilgisini geliştirdikçe artan müridleri onbinleri bulmuş, bu durum kendisini çekemeyen huzursuz şahsiyetleri harekete geçirerek Yesevi’nin tarikat kurduğu ve bu tarikat içinde din dışı uygulamaların yeraldığı dedikodularını yaymıştır.
1166 yılında Türkistan‘da vefat eden Yesevinin türbesi de bu topraklar içindedir. Onun ölümünden sonra fikir ve görüşleri unutulmamış Türklerin cihan imparatorluğuna gitme yolunda fikri ve dini altyapısının temelini oluşturmuştur.