Lozan Antlaşması, İsviçrenin Lausanne(lozan) kentinde Ankara Hükümeti ve işgal kuvvetlerince imzalanmıştır. Ankara Hükümeti temsilcileriyle Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri hazır bulunmuşlardır.
1.Dünya savaşının galipleri daha önce Almanya ile Versay, Bulgaristan ile Neully, Romanya ile Trianon anlaşmaları yaparak galip devletlerin şartnamelerini dikte etmişlerdir. Savaşın mağlup devletlerinden Osmanlı İmparatorluğu ile de Sevr anlaşması yapılmış fakat Ankara Hükümeti Osmanlı delegelerinin imza koyduğu bu anlaşmayı hiçbir zaman tanımadıkları gibi fazladan da bu anlaşmaya imza koyanlar Ankara Hükümetince vatan haini ilan edilmiştir.
Kurtuluş Savaşının başarıya ulaşması da buna eklenince Sevr Antlaşması tamamen tarihe gömülmüştür diyebiliriz.
Yunanlıların Mudanya Barış antlaşmasıyla Anadoluyu boşaltmaya başlamaları üzerine İtilaf Devletleri Lozanda yapılması elzem olan bir anlaşmayı ilan etmiştir.
Atatürk, Türk Delegasyon Heyeti başına İsmet İnönü’yü tam yetkilerle İsviçre’ye uğurlamıştır. Esasen Atatürk’ün telkinleri İnönü’nün Lozan’da direteceği Türk tezinin temelini oluşturur.
İstanbul Hükümetinin de Lozana davet edilmesi Atatürkün saltanatı lağv etmesiyle neticelenecektir.
Başlıca konulara bakacak olursak, Türkiye’nin İran, Irak, Yunanistan ve Suriye sınırı Adalar meselesi Kapitilasyonlar ve azınlık meselesi, savaş tazminatı, boğazlar sorunu, patrikhaneler ve yabancı okullar meseleleri olarak özetleyebiliriz.
Çok çetin geçen görüşmeler ve İtilaf Devletlerinin başta Birleşik Krallık olmak üzere yüzyılların meselelerini önümüze sermeleri Lozan Antlaşması sürecinin ne derece zorlu geçtiğini gösterir.
Görüşmelerde Türk tezi defalarca reddedilmiş bir ara görüşmeler tamamen kopma noktasına gelmiş olsa da İsmet İnönü’nün telgraf yoluyla Atatürk’le sürekli irtibatı ve hassas olduğumuz konularda geri adım atılmaması gerekliliği nihayetinde anlaşma sağlanmıştır.
Sonradan muhaliflerce eleştirilecek olan Lozan’dan daha iyi şartlarla ayrılabileceğimiz görüşü zamanın dengeleri göz önüne alındığında gerçekçi durmamaktadır. Yıllar süren savaşlardan bitkin düşen Türk Halkının da genel kanaati savaşın biran önce sona erdirilmesiydi.